http://magictrickabouttohappen.blogspot.com/2010/06/hayat-sevdiklerinle-sksa-ve-sevdiklerin.html
*pek sevdim pek beğendim
http://magictrickabouttohappen.blogspot.com/2010/06/hayat-sevdiklerinle-sksa-ve-sevdiklerin.html
*pek sevdim pek beğendim
*Hayat sevdiklerinle şıksa ve sevdiklerin uzaktaysa, sen olması gerekenlerin dışında olmaması gerekenlerle bi moda şovundaysan; şıklık olanların yakışması mıdır yoksa yakışanların olması mıdır?
*Her hangi biri ile bütün tanımlamalardan, sıfatlardan, uzak vakit geçirebilmek neden hemen ona bir tanımlama yapma ihtiyacı uyandırır ki insanda?
* Büyünün bozulduğu an tam olarak onun tanımsızlığını elinden aldığın an mıdır?
* Büyünün ya da parlak yıldız uçuşmalarının olmadığı bir dünya da yaşadığını bilmek insanın büyülendiği ve tam o anda gördüğü parlak yıldızların aslında olduğu gerçeğini değiştirir mi?
*Karşında insanla her şeyi konuşabileceğin hissinin oluşması neden sadece saniyeler alır?
*Tanımadığın da neden daha kolay bulursun yolunu? Tanıdığında neden hep kaybolursun?
*Sadece konuşarak saatler geçirdiğin biri,sadece konuşmak için mi vardır?
Söz verdiğim ;
Ben bilirim tabi!’den sonra
evet !
günüm iyi başlıyorsa gözümü açtığımda suratımda ki gülümsememsin!
Günüm kötü başlıyorsa uyanır uyanmaz sızlanmamsın!
Sabah içtiğim ilk çay tadındasın!
Tadını alamadığım ilk çikolatasın!
En sakin anımsın!
Günün ilk kahvesi kadar tamamlayıcımsın!
Günün en tatlı kahkahasısın!
Keyifsin!
Perimsin!
İçtiğim en güzel şarap mayhoşluğundasın!
Kronik hastalığımısn!
Atlasın!
Aynı anda yapamadığım işlerimin en önemlisisin!
Kronik hastalığımsın!
Takip ettiğim pembe dizisin!
Çayıyla sarhoş olduğumsun!
Bitmemiş puzzlemsın!
Aksanını yediğimsin!
Kahkahalarımın tapususun!
Ön koltukta patlamış mısırsın!
Kapalı alandan çıktığımda aldığım ilk havasın!
İçeri girdiğimde hissetiğim ilk sıcaksın!
Perde aralığından zorla giren güneşsin!
İnadına gözüme düşen yağmursun!
Kristalin içinden gözüken bütün renklersin!
Gece yürüyüşümsün!
Permesanlı tostsun!
Eğlencemsin!
Deniz suyumsun!
Şemsiyemsin!
Dondurmamsın!
Mavisin!
Pembesin!
Pamperosun!
İskoç filmlerinde ki mafya babasısın!
En iyi aldığım uykumsun!
Kebabsın!
Çizgi filmlerde ki gibi düşen ilk karsın!
Kış şarkımsın!
Yaz mırıltımsın!
i-tunes’ta favori listemsin!
90’larımsın!
En sevdiğim cookie’msin!
Latte’mi güzelleştiren aromasın!
Çubuğumsun!
Perimsin!
Keyfimsin!
Özlemsin!
Uzaksın!
En sevdiğimsin!
Okuduğum bütün yazılar 2009’un son günlerinde diye başlayıp daha iyi bir 2010 dileğiyle bitiyor. Ne kadar kötü bir yıl olduğuyla ilgili bütün yazılar. Doğuşunda yeni bir bebeğe yüklenen anlamlardan ve sonunda nasıl yaramaz bir çocuk olduğundan , yeni umut dolu bir bebek istediklerinden bahsediyorlar.Evet kötü bir yıldı 2009, iyi bir bebek kötü bir çocuktu.Dünya karmakarışık,insanlar umutsuz. Yarattıkları bütün umutları karamsarlığa gömmüşler. Bazılarının ki karanlık tarafından bizzat alınmış.
Kim ne öğrendi bu yıldan bilmiyorum ama benim 2009’dan aldığım ders büyüktü, ağırdı. Olmaz olan olur yapılmıyordu hayatta. Üstünden ‘olur’ olsun diye geçen zaman sadece her şeyi kötüleştiriyordu .Adı ‘olmaz’ olan için sarf ettiğim çabaya, zamana acıdım, 2009’un son ünlerinde en çok. Kırgınlığım çok büyük 2009’a.Kırgınlığımın yanında hissettiğim pişmanlık mı? Bilmiyorum, hiç gerçekten daha önce bir şeyden pişman olmak zorunda kalmadığım için keşkeyle pişmanlığı birbirine karıştırıyor olabilirim. Keşlerimi rafa kaldırıp, aylar sonra ilk kez perdesiz baktım geriye. Zamanlamamdan olacak radyoda Candan Erçetin ‘meğer’ çalmaya başladı.
*’ben ne çok hata yapmışım meğer
gözüm kapalı bakmışım meğer’
Gördüklerimin hoş olmadığı 2009’a olan kırgınlığımdan belli sanırım. Evet, kırgınım 2009’a ama olmayanı olur yapamadığım için değil, her şeyi fark etmem bu kadar geç olduğu için. Belki de kırgın değil de minnettar olmalıyım 2009’a. Sevginin en saf halinin evimde olduğunu hatırladığım yıl olduğu ya da attığım her kahkahanın sahibesinin ben olduğumu artık bildiğim için. İnsan sahip olduğu her şeyin tadını çıkartmalı, paylaşmadan önce. Çikolatanın ağzımızda erimesi gibi, tadına vara vara. Önce erir, sonra kendiliğinden akar boğazından aşağıya. Çikolata’nın doğası budur aslında, kaçamak çikolatalar aceleyle tanışmadan önce ki hali. Paylaşmakta aynıdır. Kendiliğinden kaymalıdır karşı tarafa . Zorlamadan, çabalamadan. Aynı benim 2009’da öğrendiğim gibi.
Geçen her yıl bir şeyler öğretir insana. Bir şeyleri alıp götürürken yerine yeri asla dolmayacak sanılan başka şeyler koyar. Bir sonra ki yıl onlar gider başka yeri dolmazlar gelir. Ve her yıl inanmaya olan ihtiyacımızdan mıdır yoksa kaybetme korkusundan mı bilinmez aynı şeylerin farklı versiyonlarına inanırız, bütün kalbimizle.. Bu yılda çok şey gitti; elimizden, kafamızdan, kalbimizden, yeri dolmayacak sandığımız. Bazılarının yeri yıl bitmeden doldu, bazıları beklenen boşluğu bırakmadı bile.. Ama 2010 bebeği her yıl söylediğim gibi daha büyük bir umutla bekliyorum, nasıl bir çocuk olacağını bile bilmeden.