17 Aralık 2009 Perşembe

2009 giderken..

  

Okuduğum bütün yazılar 2009’un son günlerinde diye başlayıp daha iyi bir 2010 dileğiyle bitiyor. Ne kadar kötü bir yıl olduğuyla ilgili bütün yazılar. Doğuşunda yeni bir bebeğe yüklenen anlamlardan ve sonunda nasıl  yaramaz bir çocuk olduğundan , yeni umut dolu bir bebek istediklerinden bahsediyorlar.Evet kötü bir yıldı 2009, iyi bir bebek kötü bir çocuktu.Dünya karmakarışık,insanlar umutsuz.  Yarattıkları bütün umutları karamsarlığa gömmüşler. Bazılarının ki karanlık tarafından bizzat alınmış.

 Kim ne öğrendi bu yıldan bilmiyorum ama benim 2009’dan aldığım ders büyüktü, ağırdı. Olmaz olan olur yapılmıyordu hayatta. Üstünden ‘olur’ olsun diye geçen zaman sadece her şeyi kötüleştiriyordu .Adı  ‘olmaz’ olan için sarf ettiğim çabaya, zamana acıdım, 2009’un son ünlerinde en çok.  Kırgınlığım çok büyük 2009’a.Kırgınlığımın yanında hissettiğim pişmanlık mı? Bilmiyorum, hiç gerçekten daha önce bir şeyden pişman olmak zorunda kalmadığım için keşkeyle pişmanlığı birbirine karıştırıyor olabilirim.  Keşlerimi rafa kaldırıp, aylar sonra ilk kez perdesiz baktım geriye.  Zamanlamamdan olacak radyoda Candan Erçetin ‘meğer’ çalmaya başladı.

*’ben ne çok hata yapmışım meğer

gözüm kapalı bakmışım meğer’

Gördüklerimin hoş olmadığı 2009’a olan kırgınlığımdan belli sanırım. Evet, kırgınım 2009’a ama olmayanı olur yapamadığım için değil, her şeyi fark etmem bu kadar geç olduğu için.  Belki de kırgın değil de minnettar olmalıyım 2009’a. Sevginin en saf halinin evimde olduğunu hatırladığım yıl olduğu ya da attığım her kahkahanın sahibesinin ben olduğumu artık bildiğim için. İnsan sahip olduğu her şeyin tadını çıkartmalı, paylaşmadan önce. Çikolatanın ağzımızda erimesi gibi, tadına vara vara. Önce erir, sonra kendiliğinden akar boğazından aşağıya. Çikolata’nın doğası budur aslında, kaçamak çikolatalar aceleyle tanışmadan önce ki hali. Paylaşmakta aynıdır. Kendiliğinden kaymalıdır karşı tarafa  . Zorlamadan, çabalamadan.  Aynı benim 2009’da öğrendiğim gibi.

Geçen her yıl bir şeyler öğretir insana. Bir şeyleri alıp götürürken yerine yeri asla dolmayacak sanılan başka şeyler koyar. Bir sonra ki yıl onlar gider başka yeri dolmazlar gelir. Ve her yıl inanmaya olan ihtiyacımızdan mıdır yoksa kaybetme korkusundan mı bilinmez aynı şeylerin farklı versiyonlarına inanırız, bütün kalbimizle.. Bu yılda çok şey gitti; elimizden, kafamızdan, kalbimizden, yeri dolmayacak sandığımız. Bazılarının yeri yıl bitmeden doldu, bazıları beklenen boşluğu bırakmadı bile.. Ama 2010 bebeği her yıl söylediğim gibi daha büyük bir umutla bekliyorum, nasıl bir çocuk olacağını bile bilmeden.

12 Ekim 2009 Pazartesi


Denizin en tuzlu yerinde ; en kör edici yakıcılığında aç gözlerini! Bak! Başka hayat yok. Her zorluk birşeyler öğretir insana, bir şeyler katar. Büyütür biraz; çok kızsanda büyümek zorunda kalırsın. Penceren değişir; eskiden olduğu gibi bir lolipop ya da bir gazoz geçirmez rüyalardan kalma mutsuzluklarını. Her seferinde daha onarılmaz kırılır hayallerin. Öğrendiklerin kadardır elinde kalanlar; ne eksik ne fazla. Kazandıklarını eklersin hayatına; yeterince şanslıysan her seferinde sarılırsa yaraların kaybettiklerini eksiltmek zorunda kalmassıın. Daha başka bakarsın hayata.Artık sabah kalkıp elindeki bulmacayla sahile indiğin halinden daha farklı yerlerindesindir hayatın. Elinde kalemler üstünde gömlekler olan bir yerinde. Korkularını,açlıklarını,hüznünü uçan balonlara yükleyip uçuramadığın bir yerinde. Hayallerin, şeker kadar hızlı tüketildiği bir boyutta! Vakit darlığından herşey şeker gibi hızla tüketilirken, 20’lerinizde elini eteğini çekmek istersin. Elini eteğini çekip sonrakilere öğütler vermek için sıvarsın kollarını. Durup düşününce bir şansım daha olsa; hani baştan başlayabilesem yapar mıydım diye, düşünmekten yılıp pişmanlıktan da bıkınca , daha çok kaptırırsın kendini herşeye daha çok yorulursun. Tükeniyorum sanırsın her seferinde artık nefes alamadığını düşünürsün , her seferinde hayal kurmamak üzerine antlar içip, Yeni hayallere dalarsın. Üstünde ki kıyafetlerdeki lekelere dayanamazken kirlenir hayatın. Çıkartamassın, yıkayamassın. Çocukluğunun resmi komidinin üzerinden kocaman gülümserken sana, mis kokulu rüyalarını özlersin. Herşey çok kötü gelir bazen. Ama gözünü açtığın o an görürsün ki; Başka hayat yok! Hiç tükenmedin düşündüğün kadar. Derin bir nefes alıp güne başlaman gerekir sadece. Gülümse.

7 Ekim 2009 Çarşamba

Lüneparklar hayattır..


Likit bi rüya gördüm. Zamanını tam veremesemde likitliğinden eminim. Lünaparkta fazla şeker yemişim yine. Dönüş yolundaaa her şey tıpkı kuzenlerim Hansel ve Gratel’in evinde ki gibi rengarenkti. Bir de Alis’in mantarlarına basıp uçtuk. Umarım Alis kırılmış olanı görüp bize kızmaz. Neyse ki planı yaptık her halükarda suç kırmızı başlıklı kıza atıcaz.Hatta arayıp bizzat şikayet etmeyi düşündüm. Ama en son dürümcüyle olan ve uzunca bir süre devam eden konuşmamdan sonra telefondan uzak durmaya karar verdim. Neme lazım dürümcülerle hayat hakkında konuşmak. Münasebetsizlik.Nerden çıktı hatırlamıyorum Miss birden Amcamız Gluveri ziyaret etmek istedi.Fasulye mevsimi olmadığından direk halıcılar çarşısına geçtik. Faiş fiyatlardan nasibimizi almak üzereydik ki kurtarıcımız geldi. 5. cüce Ahmet. Ahmet kimin nesiydi hatırlamıyorum ama sanki bize fazla yakın birinin bir şeysi gibi canını dişine takıp yardımcı oldu. Ee bizde onun Halıcıda 5. cüce olarak çalışmasıyla ilgili çokça alay içeren sözlerimizi geri aldık. Kazıklanmaktan kurtardı bizi. Hayat müşterek biz de bi gün ona yardım ederiz belki kim bilir. Müşterek demişken , Müşteba’yı rüyamda hiçbir yere oturtamama rağmen ısrarla rüyamda çeşitli karelerde boy göstermekte kendisi. Gluver’e dönersek, Sevgili Miss’imizin amcamızı özlemesinde ki tek sebeb , Viyana’nın fethi için devleri yanına çekmekmiş. Muhteşem gülümsemesiyle yanına çektiği 3 dev ve Amcamızla viyanayı feth etmek artık onun için çocuk oyuncağıymış. Hala avusturyayla avusturalyanın yerini karıştıran biri olarak bir şehir fethetmek bana göre çok karmaşık bir iş. Tam evimize gelip uyumak üzereyken geleceğe dönüş filminin pek şeker fakat demode çocuğunu kapıda bulduk. Kırmızı başlıklı kızın çığırtkanlığını yapmaya başlamış. Pamuk prensesi sevmeyen kırmızı başlıklı kız onunla arasının bozulmasına vesile olduğumuz için bize dürüm yollamış.Umarım uzun sohbetler ettiğim dürümcü bundan daha kibardır dedim içimden. Dürümcümüzün boynunda ki kravat daha öncelerde Vodkaprensesimizin Pahalı markalardan adam boğmak için beyendiği kravatlara ne de çok benziyordu. Son kez baktım çocuğa yazık dedim içimden. Tam o anda başlayan otobüs yolculuğumun, 5 cocuklu bir ailenin 4 bir tarafımı sarmış olmasına rağmen, bütün bu masala değidini düşündüm içimden. Tabi bunda dürümcümüzün Rolü büyüktü.Telefonda ki dürümcümüzden bahsetmekteyim. Ne de olsa aynı felsefeyi bi cümlede 3 kere dinledikten sonra aynı cümleyi tam 5 kere daha dinledi. Hayat zor. Vadi sabotesi eğlenceli.
Lünaparklar hayattır.

4 Ekim 2009 Pazar

hiç bir şeyin az olmadı hissettiğin kadar..


her şeyi toparlarsın. Her an gitmeye hazırsındır artık nereye gittiğinin de hiç önemi yoktur o anlarda.sonra kapı çalar gelen sevgili arkadaşlarındır. Her şey güzel olacak derler tek merak ettikleri hala nefes alıp almadığındır aslında.Yine de güzel bir akşam dersin. Tekila sipariş edilen getirilen sarhoş olunan en kolay içkidir o anlarda. Sonra vazgeçersin uyanınca anlık eğlenceler ele geçirir varlığını;aklını karıştırır. özleyeceğini hissedersin. Gidince olabilecek farklılıklar seni korkutur ertesi sabah. Akşamdan kalma halin yıllardan kalma haline üstün gelir. Kalırsın. Her şey güzel olacak umuduyla önceki geceden kalmadığın ertesi güne başlarsın. Gülümsersin sabah.. ümitlisindir bu sefer sevgili arkadaşlarının seni denemekten vazgeçeceklerinden;kimsenin senin sabrının sınırını daha fazla merak etmeyeceğinden. Bir hafta mıydı iyi giden hafta.. bir hafta sonu mu yoksa.. eve gelip oturunca kimin eli kimin cebinde olduğu anlaşılmayan ilişkilerden ne kadar yorulduğun bu sefer aklına çok daha sert vurur. Saf ilişkileri özledim diyecek biriyi ararsın ama saflığın anlamını bilen tek kişi kardeşin olunca söylemekten de bıkarsın.. Kim yer kim yemez önemli olan aslında kimin inanabileceğidir içten.. kim kendisini düşünmeden seni sever .. Sen kimi sevdin ki de başkasında bekliyorsun.. Saf olsun her şey dersin.Bir daha kine saf olucak dersin. İçinde ki saflık yüzeye ne kadar uzak.. onu çıkartmak için çabalamadan hali hazırda bir şeyler istemek direk senin karakterini yansıtır üşencisin. Hak edecek ne yaptım diye düşünürsün her kötü anında düşündüğün gibi ama bu da senin hafızanın zayıflığını yansıtır unutkansın. olanlara isyan edebilecek kadar temiz değil sayfalar. Oturursun bilgisayarının başına kelebekli kupan da önünde duran yapmaya bayıldığın ama hiç içmediğin güzel kokan kahvendir bu saate. Korkudan titrersin. Üstesinden gelemeyeceğin bir şeyden bu kadar korkman seni yansıtır aslında. Korkaksın. Yorgunluğun tamamen aptallığındandır. Hayatında beslediğin seninle dengesizliğiyle oynayanlardandır. Hiçbir şeyin az olmadı hissettiğin kadar.. Sebep sonuç ilişkisine ihtiyacın olmadığını hatırlarsın çok eskilerden gelen silik bi anı karesinden.

19 Temmuz 2009 Pazar

yorgun..

                                                                                                                            *alıntıdır

yorgun bir ruh
tekilasını dikiyor kafaya
söyle hangi ruh
vurgun yiyor odada
ve belki sen kelebek
kanatlarında binlerce yük
yine de çırp da vur dibine gökyüzünün
sat anasını gecenin
herşey mübahtır bu ,
sancılanan günlerin tümünün
yokluğu günahtır..